“Orta Asya’dan Sibirya’ya Türk Dili ve Kültürü” LAÜ’de anlatıldı
Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) Dr. Fazıl Küçük Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği ve Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü tarafından “Orta Asya’dan Sibirya’ya Türk Dili ve Kültürü” konulu panel düzenlendi.
Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Karakartal’ın moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, Ardahan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceval Kaya, “Eski Türkçe: Ölü Bir Dilin İzinde”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Moğol Dili ve Kültürü Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Gül, “Moğolistan’da Türk İzleri”, LAÜ Dr. Fazıl Küçük Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fatma Albayrak, “Moğolistan’da Yaşayan Türk Dilleri ve Türkçe Öğretimi” konularında sunum yaptılar.
Kaya: Eski Türkçe’nin alt devreleri Köktürkçe, Uygurca ve Karahanlıca’dır
Ardahan Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceval Kaya, Eski Türkçe’nin sınırlarını çizerken kullanılacak ölçütlerin dilin dış ve iç tarihi olarak ikiye ayrıldığını, dış tarihinin; dili konuşanların kültür çevreleri, inançları, dildeki yabancı unsurları ve alfabeleri, iç tarihinin ise; dilin sistemindeki değişme ve gelişmeleri kapsadığını belirtti. Eski Türkçe’nin alt devrelerini Köktürkçe (8.-9. yüzyıllar), Uygurca (9.-16. yüzyıllar), Karahanlıca (11.-12. yüzyıllar) olarak sıralayan Kaya, Köktürkçe’yi yazıtlara, kayalara, balballara, taşlara kazınmış metinler, Uygurca’yı Doğu Türkistan bölgesinde Uygur hanlıkları devresinden kalma kâğıda yazılmış eserler, Karahanlıca’yı ise Müslüman Türklerin ilk yazı dili olarak tanımladı.
Gül: Kültürün oluşması için sadece coğrafi şartlar yeterli değil
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Moğol Dili ve Kültürü Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Gül, Türk Bozkır Kültürünü, ilk kültürlerin doğdukları bölgenin şartları içinde geliştiğini, bunun için avcılık ve ormancılıkla geçinen kavimlerin asalak kültüre sahip olduğunu ifade etti. Gül, “Tarıma elverişli alanlarda yaşayanlar çiftçilik yapmışlar ve ‘köylü’ kültürünü oluşturmuşlar. Besicilikle yaşayan bozkırdakiler ise ‘çoban’ kültürünü oluşturmuşlardır” dedi. Kültürün oluşması için sadece coğrafi şartların yeterli olmadığını, insan unsurunun da önemli bir rol oynadığını söyleyen Gül, her kültürün üç temel kaynağı bulunduğunu bunları; coğrafi çevre, insan, cemiyet olarak belirtti.
Albayrak: Moğolları tanıyabilmek için Türk halklarını tanımak ve bilmek gerekir
LAÜ Dr. Fazıl Küçük Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fatma Albayrak, “Bugün Türk dili, tarihi ve kültürü araştırmalarında Moğollar ve Moğol kültürü önemli bir yere sahiptir. Aynı şekilde Moğolları tanıyabilmek, geçmişlerine ışık tutabilmek için Türk halklarını tanımak ve bilmek gerekmektedir” dedi. Dolayısıyla bugünkü adıyla Moğolistan, Türk tarihi ve kültürü açısından son derece önemli bir konumda olduğunu söyleyen Albayrak, “Zira bu topraklar, tarihte pek çok Türk boyunun ortaya çıktığı, kader birliği yaptığı, zamanla millet şuuruna erip devletler kurduğu ve gök kadar engin ülkelere sahip olduğu kutlu geçmişin eşsiz mirasını üzerinde barındırmaktadır” dedi.
Albayrak, 2014 yılı itibarıyla 45. yılını tamamlayan Moğolistan-Türkiye ilişkilerinin hızlı bir gelişme gösterdiğini, Moğolistan vatandaşı olan halkların Türkçe öğrenme taleplerini de arttırdığını, dolayısıyla Türkiye Türkçesi Moğolistan’da hem belli başlı devlet kurumlarında hem de yerel girişimcilerin çabalarıyla açılan özel kuruluşlarda yabancı dil olarak öğretilmeye başlandığını belirtti.