LAÜ’de “Arap Baharı Sonrasında Orta Doğu’da Değişiklikler ve Süreklilikler” konusu irdelendi
Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından düzenlenen konferansta “Arap Baharı Sonrasında Orta Doğu’da Değişiklikler ve Süreklilikler” konusu ele alındı. Konferansa, Yakın Doğu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Nur Köprülü konuşmacı olarak katıldı.
Köprülü: Orta Doğu’daki siyasal değişim süreçlerini değerlendirebilmek için yeni bir akademik perspektif üretme ihtiyacı doğmuştur
Arap Baharı sonrası bölgedeki toplumsal hareketlere ve siyasal dönüşüm süreçlerine ilişkin bilgiler veren Köprülü, “Arap Baharından sonra, Orta Doğu’daki siyasal değişim süreçlerini değerlendirebilmek için ana akım yaklaşımlar olan demokratikleşme ve otoriteryan esneklik tartışmalarından öteye geçerek ‘yeni’ bir akademik perspektif üretme ihtiyacı doğmuştur” dedi. Köprülü, 2011 yılında Tunus’ta baş gösteren Arap ayaklanmalarının ortaya çıkışının temelde içsel nedenlerden kaynaklanmış olsa da; olayların ertesinde dış aktörlerin söz konusu ayaklanmalara ve bölge siyasetine doğrudan müdahil olmaları ile özellikle Libya örneğinde olduğu gibi bu bölgedeki toplumsal hareketlerin yönü ve işleyişinin değiştiğini ifade etti.
“Orta Doğu çalışmalarında demokrasi ve demokratikleşmenin tarihsel süreçten bakıldığında; ‘hüner’ gerektiren bir mücadele içerdiğini ve bölgedeki siyasal değişim tartışmalarının temelini ana akımı temsil eden ve kültürel farklılığa veya özelliğe (cultural authenticity) indirgeyen Oryantalizm (Şarkiyatçılık) ve bu savı eleştiren alternatif yaklaşımlar oluşturmaktadır” diyen Köprülü, tarihsel arka plandan bakıldığında, 1970’li ve 1980’li yıllarda ortaya çıkan ekonomik sorunlar ve işsizlik gibi açmazların, Arap rejimlerini siyasal liberalleşme yönünde adımlar atmaya yönelttiğini dile getirdi. Bu sayede demokratikleşme ve siyasal liberalleşme gibi kavramların Orta Doğu çalışmalarında önemli bir yer tutmaya başladığını belirten Köprülü, “Bu çalışmalar, 1980’li ve 1990’lı yıllarda bölgedeki Arap ülkelerinin otoriter yönetimlerden demokratikleşme süreçlerine nasıl ve ne ölçüde geçiş yapmaya çalıştığı noktasında ilerleyerek 2000’li yıllarda ise, demokrasi üzerine yürütülen kuramsal tartışmalar yerini ‘otoriter yapıların esnekliği’ ve ‘otoriteryanizmin sürekliliği’ gibi tartışmalara bırakmıştır” dedi.
Köprülü, 2011 Arap Ayaklanmaları sonrası Orta Doğu bölgesinde yaşanan halk hareketleri ve yükselen muhalefet neticesinde Tunus ve Mısır gibi ‘cumhuriyet’ ile yönetilen rejimlerde liderlerin devrildiğini ve siyasal değişim süreçlerine girildiğini ifade ederek, buna karşı Ürdün ve Fas gibi monarşi ile yönetilen ülke örneklerinde ise rejimlerin ayaklanmamaların ardından aldıkları tedbirler ve anayasal düzenlemeler sayesinde konumlarını ve sürekliliklerini muhafaza ettiklerine işaret etti. Köprülü, Arap dünyasını etkileyen halk hareketlerinin bölgede anayasa yapma ve yazma süreçlerini ve aynı zamanda reform adımlarını hızlandırdığı ülke örnekleri ile tespit etmenin mümkün olduğunu dile getirdi.
“Arap Baharı sonrasında Tunus örneği; Suriye, Irak, Lübnan gibi ülkelerden farklı olarak mezhepsel çatışmaların, radikal İslami grupların ve aşiret bağlılıklarının demokrasinin önüne geçmediği ‘biricik’ bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır” diyen Köprülü, hatta al-Nahda örneği ile İslam’ın demokrasi ile bağdaşabileceğini kanıtlayacak bir potansiyeli de beraberinde taşıdığını ifade etti.
Arap ayaklanmaları sonrası ODKA bölgesine ilişkin değerlendirmeleri çerçevesinde Köprülü son olarak; “Demokratik siyasal araçların zayıf bir şekilde kurumsallaştığı bu coğrafyada, otoriter esneklik veya otoriter rejimlerin kalıcılığı ve mezhepsel bölünmeler bölgeyi kırılgan kılmakta ve süregelen demokratikleşme süreçlerini tehdit etmektedir. Bu çerçevede, demokrasi ve siyasal uzlaşı kültürünün yeşereceği yapıcı bir zemine her geçen gün daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır” diyerek sözlerini tamamladı.