LAÜ Öğretim Üyesi Ergin, Lenfödem Tedavisinde Aqua-lenfatik terapi hakkında bilgi verdi
Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Gülbin Ergin, “Aqua-Lenfatik Terapi-Lenfödem Tedavisinde Yeni Bir Yaklaşım” konusunda açıklamalarda bulundu.
Cilt yüzeyine yakın pek çok kılcal kan damarlarının deri altına sürekli su ve protein sızdırdığını, bu sıvının cilt altından toplanmasının lenf kanallarının görevi olduğunu açıklayan Ergin, lenf kanallarının herhangi bir nedenle yetersiz olduğu durumlarda protein ve suyun dokular arasında birikerek, lenfödem oluşumuna yol açtığını ifade etti.
Ergin: Lenfödem hastanın yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler
Lenfödemin etkilediği bölgede kol veya bacakta ağırlık hissi verdiğini, enfeksiyon için zemin hazırladığını, ağrı ve azalmış hareket nedeni ile hastanın yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediğini belirten Ergin, lenfödemin, farklı nedenlerle gelişebilmesine rağmen, tedavinin planlanmasında etiyolojinin fazla önem taşımadığını, etkili tedavinin planlanmasında anatomik bozukluğun evresinin daha önemli olduğunu vurguladı.
Ergin, lenfödemin, hastalardaki karakteristik klinik görünüm ve semptomlara göre evrelendiğini, bunun genellikle şiddetine göre hafif, orta ve şiddetli olarak derecelendirildiğini dile getirdi. Günümüzde lenfödem tedavisinde en etkili yöntemin “Kompleks Dekonjestif Fizyoterapi” olduğunu belirten Ergin, bu yöntemin amaçlarını, hastanın lenfödem hakkında eğitimi ve hastayı ev programına katılımını teşvik etmek, etkilenmiş bölgenin lenf sisteminin hızlanmasını ve birikmiş proteinin dağılmasını sağlamak, enfeksiyonun oluşmasını veya tekrarlamasını önlemek ve psikolojik problemler ile hastanın başa çıkmasına yardımcı olmak şeklinde sıraladı. Kompleks dekonjestif fizyoterapinin Faz 1-tedavi fazı ve Faz 2-koruyucu faz olarak ikiye ayrıldığını ve her fazın dört kısımdan oluştuğunu dile getiren Ergin, tedavi fazının, kompleks dekonjestif fizyoterapisi üzerine eğitim almış fizyoterapistler tarafından 4 veya 8 haftada uygulandığını, Faz 2’de ise, hastanın bu programa nasıl devam edeceğinin eğitiminin verildiğini ifade etti.
Ergin: Lenfödem tedavisinde, Aqua-lenfatik terapi yeni bir yöntem
Lenfödemin kronik ve ilerleyici bir hastalık olduğu için hastaların koruyucu faz basamakları olan self-drenaj, kompresyon giysisi kullanımı ve egzersizlerini aksatmamaları gerektiğine dikkat çeken Ergin, yapılan çalışmalarda hastaların koruyucu faz basamaklarını günlük yaşamlarında alışkanlık haline getirmekte zorlandıklarının görüldüğünü, hastaların bir kısmının koruyucu faz programı basamaklarının birkaç tanesini uyguladığını, bir kısmının ise hiç uygulamadığını belirtti. Bu nedenle hastaların tedaviye katılımlarını arttıracak, hastaları motive edecek yeni yöntemlere ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Ergin, Aqua-lenfatik terapinin bu amaçla uygulanmaya başlanmış yeni bir yöntem, suyun fiziksel özellikleri ile lenfatik sistemin anatomik ve fizyolojik prensiplerini birbirine entegre eden yenilikçi bir yaklaşım olduğunu ifade etti.
Hastaların her seans öncesi lenfödemli bölgeyi korumak için silikonlu krem, seans sonrası ise cildin pH değerini korumak için nemlendirici krem kullanmaları gerektiğini belirten Ergin, su içi sıcaklığın 32°C olduğunda, hidrostatik basıncın lenfatik akışın hızlanmasını sağladığını, suyun direncini kullanılarak ve farklı seviyelerde basınçlar oluşturularak lenfatik damarlar üzerine pompa etkisi sağlandığını dile getirdi.
Aqua-lenfatik terapide, bireysel tedaviye nazaran daha avantajlı olan grup tedavisinin uygulandığını söyleyen Ergin, en fazla 8 kişilik gruplar oluşturulduğunu, Kompleks Dekonjestif Fizyoterapi sertifikasını almış fizyoterapistin, havuzda hastalara süpervizörlük yaparak, grubun dinamiğini güçlendirdiğini belirtti. Yapılan çalışmalar sonucunda, Kompleks dekonjestif fizyoterapinin koruma fazında, fizyoterapist eşliğinde verilen aqua-lenfatik terapi programlarının, etkilenen bölgenin hacminde azalma ve yaşam kalitesinde artış sağladığını dile getiren Ergin, hastaların belirli aralıklarla fizyoterapist eşliğinde grup tedavi programına alınmalarının, hem fiziksel, hem de psiko-sosyal açıdan oldukça faydalı olduğuna dikkat çekti.