LAÜ Akdemsiyeni Tunca, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü kutlayarak, günün önemine dikkat çekti
Basın özgürlüğü, “düşünce, söz ve anlatım özgürlüğünün” ayrılmaz bir parçasıdır
Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) İletişim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Elif Asude Tunca, “3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü” dolayısıyla açıklamalarda bulunarak, “Birleşmiş Milletler’in 1994 yılında aldığı karar ile Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kutlanmakta olan 3 Mayıs’ta basın özgürlüğünün insan yaşamındaki yerini ve önemini hatırlatmak temel bir gereksinim olarak ortaya çıkmaktadır” dedi.
Tunca sözlerine şöyle devam etti; “Basın özgürlüğü, temel bir insan hakkı olarak algıladığımız “düşünce, söz ve anlatım özgürlüğünün” ayrılmaz bir parçasıdır. Pek çok ülke anayasasında, düşünce, söz ve anlatım özgürlüğüne temel hak ve özgürlükler kapsamında yer verilmiş olunsa bile bu hakkın kullanılması, çeşitli şekillerde kısıtlanmakta ve hatta çok sayıda ülkede “kısıtlamadan” değil, tam anlamı ile bir “yok edişten” söz edilmektedir.”
Söz ve anlatım özgürlüğünün hayat bulabilmesi “basın özgürlüğünün” tam anlamı ile hayata geçirilmesi ile mümkün
Düşünce, söz ve anlatım özgürlüğünün hayat bulabilmesinin ancak ve ancak “basın özgürlüğünün” tam anlamı ile hayata geçirilmesi ile mümkün olabileceğine vurgu yapan Tunca, basının, kişilerin “haber alma hakkını” hayata geçiren; aynı zamanda onların sesini kamusal alanda duyurarak “anlatım özgürlüğünün” hayat bulmasını sağlayan bir araç olduğunu ifade etti. Tunca, “Gazeteciler bu özgürlüğün hayat bulmasını sağlamaktadırlar. Dolayısıyla gazetecilerin özgürlüğü sağlanmadan, basın yayın organlarının bağımsızlığı temin edilmeden insanların “düşünce, söz ve anlatım özgürlüğünü” kullanmalarından da söz edilemez” dedi.
“Basın çalışanlarının özgürlüğü sadece fikirlerini özgürce ifade edebilmeleri, doğru haberi herhangi bir baskı ve tehdit altında kalmaksızın yayınlayabilmeleri boyutuyla değil; finansal açıdan da bağımsız olabilmeleriyle mümkündür. Bu, gazetecilerin ve basın yayın kuruluşlarının başta siyasi mekanizmalar olmak üzere tüm olası baskı gruplarından bağımsızlaşarak tam bir özgürlüğe kavuşmalarını sağlayacak temel gerekliliktir” diyen Tunca, açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi;
Basın – yayın organlarının siyasi iktidarlardan bağımsız olarak yaşayabilecekleri olanaklara sahip olması, basın özgürlüğünün sağlanabilmesi için temel bir zorunluluktur. Ne yazık ki, pek çok ülkede buna olanak bulunamamaktadır. Üstelik bu olanaklar, gelişmiş ekonomi ve demokrasi koşullarına sahip olduğunu düşündüğümüz ülkelerde bile giderek azalmaktadır. Basın – yayın organı çalışanlarının gazetecilik kuralları dışında başka hiçbir kural veya koşulla sınırlandırılmadan çalışabilmeleri basın özgürlüğünün en önemli unsurlarından biridir. Buna karşın, dünyanın birçok ülkesinde gazetecilerin sadece ve sadece basın ahlak kurallarına ve habercilik ilkelerine bağlı olarak çalışabildiklerini söylemek de mümkün değildir.
Gelişen iletişim teknolojilerinin, haber alma ve yayma hakkını kolaylaştırdığı ve bu bağlamda “düşünce, söz ve anlatım özgürlüğüne” hizmet ettiği ileri sürülmekle birlikte bu alanda da çeşitli sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. Bize gösterilen dünya gerçek mi; yoksa görmemizi istedikleri mi? Bu soruya kesin yanıt vermemiz giderek zorlaşmaktadır. Belli başlı sosyal iletişim platformlarının manipülatif uygulamaları, içinde yaşadığımız iletişim dünyasının gerçekliği konusunda kuşku duymamıza neden olmaktadır.
Böyle bir küresel ortamda 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününü kutlarken, gazetecilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesinin aslında hepimizin “habere ulaşma hakkına” bir katkı olduğunu bilmemiz ve gazeteciler bizim için çalışırken bizim de onlar için çalışmamız gerektiğini anlamamız gerekmektedir.
İnsanlar, ancak istedikleri ve uğrunda savaştıkları kadar özgür olabilecektir. Özgürlüğün tadına varabilmek, seçimlerimizi, basın özgürlüğünün ne olduğunu ve ne işe yaradığını bilerek yapmakla mümkün olacaktır.