LAÜ Akademisyeni Kahramanoğlu, Gıda Güvencesi ve Hasat Sonrası Muhafaza konusuna dikkat çekti
Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi Bahçe Bitkileri Üretimi ve Pazarlaması Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İbrahim Kahramanoğlu, “Gıda Güvencesi ve Hasat Sonrası Muhafaza ” konusunda açıklamalarda bulundu.
“Gıda güvencesizliği, bugün ve yakın gelecekte dünyamızı ve insanoğlunu tehdit eden en önemli sorun”
Kahramanoğlu, “Gıda güvencesizliği, bugün ve yakın gelecekte dünyamızı ve insanoğlunu tehdit eden en önemli sorundur. Gıda güvencesi en yalın tabir ile “tüm insanların, aktif ve sağlıklı bir yaşam için gerekli olan yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya fiziksel, sosyal ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmesidir”. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’ne göre günümüzde insan nüfusunun yaklaşık olarak her 9/10 kişiden biri kronik açlık çekmektedir. Dünya üzerindeki gıda güvencesizliğinin birincil nedeni üretim yetersizliği değildir. Buna karşın, her 9/10 kişiden birinin açlık çektiği dünyada, üretilen ürünlerin %20-40’ının (ürün ve ülkelere göre değişmektedir) hasat sonrası kayıplar nedeniyle son tüketiciye ulaşamadan heba olması çok ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kayıplar hem ekonomik hem de çevresel zararlanmalara neden olmakta, sırf bu yüzden daha fazla ürün üretilmekte ve ekosistem üzerinde baskı kurulmaktadır”dedi.
Kahramanoğlu açıklamasının devamında “Bu genel sorunun yanı sıra, 2019’dan beridir insanoğlunun en önemli sorunlarından birisi olan COVID-19 salgını dünya ekonomisine önemli bir zarar vererek hanelerin satın alma gücünü azalttı, uluslararası hareketleri ve ticareti (gıda ürünleri dahil) kısmen kısıtladı ve tarımsal faaliyetlere zarar verdi. Bu durum gıda alanında da belirsizliğe ve gıda arz şoklarına neden oldu. Bazı bilim insanlarına, iş insanlarına ve politikacılara göre bu durum, doğal ekosistemlerin zarar görmemesi için sürdürülebilir önlemlere odaklanarak, insanlığın yaşam tarzını değiştirmesi için bir öncü ve uyarıcı niteliğindedir. Bu bağlamda, ürünlerde oluşan hasat sonrası kayıpları azaltmak, COVID-19 salgını ve/veya normal zamanlarda dünyanın gıda arz şoklarıyla mücadele etmesine yardımcı olabilecektir”ifadelerine yer verdi.
“Geleneksel hasat sonrası işleme uygulamalarına ek olarak, meyve ve sebzelerin hasat sonrası kalitesinin korunması, hasattan tüketime kadar yeni teknolojilerin (CA depolama, palliflex, MAP, film sarma, yenilebilir filmler, mumlama v.s.) uygulanmasını gerektirir”diyen Kahramanoğlu, hasat sonrası ürün kalitesinin, hasatın doğru zamanda ve doğru tekniklerle yapılması ile son derece yakından ilgili olduğuna dikkat çekerek, “ Bu nedenle de, bölgesel olarak çiftçilere yardımcı olmak adına tarım daireleri tarafından “hasat olgunluğu kılavuzlarının” hazırlanması ve anlık bilgilendirme sistemlerinin kurulması çok önemlidir. Bu bağlamda üreticilere eğitim ve/veya danışmanlık hizmetlerinin sağlanması da büyük bir önem arz etmektedir”dedi.
“Doğru zamanda yapılan doğru hasat kadar, ürünün nakliyesi de son derece önemlidir”
Kahramanoğlu, “Meyve ve sebzeler, hasattan sonra canlılıklarını korur; solunum ve terleme gibi biyolojik faaliyetleri devam eder. Bu nedenle de meyve ve sebzeler çabuk bozulan bir özelliğe sahiptir. Meyve ve sebzelerde hasat sonrası bozulmayı tetikleyen başlıca biyolojik faktörler: solunum, terleme, etilen sentezi ve hastalıklar olup; bu faktörleri etkileyen en önemli çevre koşulları ise sıcaklık, nispi nem, hava kompozisyonu (oksiyen/karbondioksit), ışık ve etilen uygulamalarıdır. Bu faktörlerin hasat ile birlikte kontrol edilmeye (düzenlenmeye) başlaması, ürünlerin muhafaza kalitesi üzerinde büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle de, doğru zamanda yapılan doğru hasat kadar, ürünün nakliyesi de son derece önemlidir. Meyve ve sebzelerin hasattan sonraki nakliyeleri direk güneş ışığına maaruz kalmadan, mümkün oldukça da soğuk zincir (uygun muhafaza) koşullarında yapılmalıdır”diyerek muhafaza öncesinde ürünlerin seçilmesi, hastalık bulaşmış, mekanik zararı olan veya muhafaza kalitesini etkileyecek herhangi başka bir sorunu olan meyvelerin ayrılmasının da büyük bir önem teşkil etiğini ifade etti.
Kahramanoğlu açıklamasında, ürünlerin temizlenmesi ve sanitasyonu muhafaza öncesinde uygulanması gereken önemli uygulamalar hakkında detaylı bilgiler verdi; “ Unutulmamalıdır ki hastalıklı bir meyve, bütün bir depoyu hasta edebilir. Bunun yanı sıra, morfolojik ve fizyolojik yapıları farklı olan meyve ve sebzelerin çoğu birbirinden farklı muhafaza koşullarına ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle de, ürünler için en uygun saklama koşullarının seçilmesi büyük bir öneme sahiptir. Özellikle de klimakterik olarak sınıflandırdığımız ve dalından koparıldıktan sonra da olgunlaşmaya devam eden (etilen salgılayarak) meyvelerin (ör: muz, kivi, avokado, elma, mango, incir) klimakterik olmayan meyvelerden (ör: turunçgiller, hıyar, kiraz, çilek, üzüm) ayrı muhafaza edilmeleri gerekmektedir. Klimakterik meyveler genellikle yeme olgunluğundan önce hasat olgunluğunda hasat edildikleri zaman daha uzun süre muhafaza edilebilirler ve bu meyvelerin olgunlaşırken salgıladıkları etilen, diğer klimakterik olmayan meyvelere zarar verebilir. Doğru koşullarda yapılan muhafazanın yanı sıra, film ambalajlama, yenilebilir kaplama ve paketleme, meyve ve sebzelerin depolama ve tedarik zinciri sırasında kalitesinin korunmasında hayati bir role sahip olup uygun ambalajın kullanılması faydalıdır. Ambalajlama konusunda modifiye atmosfer paketleme (MAP) yönteminden ayrıca bahsetmekte fayda vardır. MAP yöntemi, gıda muhafazasında kullanılan yaygın bir yöntemdir. Bu yöntem prensip olarak ürünlerin, doğanın normal teneffüs edilebilen havasının (yaklaşık %78 azot, %21 oksijen ve %0,03 karbondioksit) bir şekilde (aktif veya pasif olarak) değiştirilerek, ambalaj malzemesi içerisinde muhafaza edilmesidir. Son yıllarda yaygın olarak kullanılan yöntemlerde ürünler normal hava koşulları altında MAP ambalaj malzemeleri ile paketlendikten sonra, ürünlerin solunum yapmaya devam etmesi ile birlikte ortamdaki oksijen miktarı azalır ve karbondioksit miktarı artar (özellikli ambalaj malzemesi yardımı ile). Bu sayede de ürünlerin solunum hızları, dolayısı ile de bozulmaları yavaşlamış olur. Bu ambalajlar ayrıca, ürünler üzerindeki patojen (hastalık) gelişimini ve dışarıdan kontaminasyonu da önler. Modifiye atmosferde uygulanan bir diğer yöntem ise, ambalaj ortamındaki havanın uzaklaştırılarak yerine bir gaz veya çeşitli gazların karışımı verilerek ambalajın kapatılmasıdır.
Taze meyve ve sebzelerin pazarlama sırasında ve tüketici evinde kayıplar vermeye devam ettiğini de unutmamak gerekir. Bu nedenle perakende pazarlarının, pazarlama sırasında ürünleri depolamak için yeterli koşulları yapılandırması gerekmekte olup, tüketicilerin de kayıpları önlemek için uygun koşullarda muhafaza etmeleri tavsiye edilmektedir.”
Kahramanoğlu, meyve ve sebzelerin depolanmasının güvenliğini ve sürdürülebilirliğini sağlayabilecek geleneksel ve yenilikçi hasat sonrası işleme uygulamalarının bazılarını şöyle sıraladı;
• Hasat zamanının doğru belirlenmesi
• Kür uygulamaları ve aralıklı ısıtma
• Isı (sıcak su veya sıcak hava) uygulamaları
• Ön soğutma
• Film sarma (petrol, doğal ve yenilebilir bazlı)
• Yenilebilir kaplama uygulamaları
• Mumlama
• Işık uygulamaları
• Etilen kontrolü
• Ozon uygulamaları
• Nano-gıda ambalajları
• Soğuk hava depolarında muhafaza
• Kontrollü Atmosfer (CA) depolarında muhafaza
• Modifiye atmosfer paketleme (MAP)