LAÜ’de “3’üncü Psikoloji Günleri Çalıştayı ” farklı sunum, bidiri ve söyleşilerle gerçekleşti
LAÜ 3’üncü Psikoloji Günleri Çalıştayı Gerçekleşti
Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) Fen- Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü tarafından “3’üncü Psikoloji Günleri Çalıştayı” düzenlendi. Etkinlikte, Prof. Dr. Sibel Arkonaç “Soruyu Nasıl Sormalı Ne Yapmalı: Bir Araştırmanın İlk Adımları”, Yrd. Doç. Dr. Enil Avşaroğlu Eren “Devir Narsisizm Devri Mi?”, Yrd. Doç. Dr. Sultan Okumuşoğlu “Düşünme Biçimi Egzersizi”, Yrd. Doç. Dr. Zihniye Okray “Kollektif Travmalar ve Kültürel Kimlik: Kıbrıs Olgusu”, Anjelika Hüseyinzade Şimşek “Kültürel Bellek ve Kimlik” ve Cemaliye Direktör “Kuşaklar Arası Aktarım” konularında söyleşiler gerçekleştirdiler. İki gün boyunca süren çalıştayda öğrenciler tarafından da çeşitli sunum ve söyleşiler gerçekleştirildi.
Arkonaç: Soru hayatın tüm dönemlerinde olduğu gibi, bilimsel bir araştırmada da hayati öneme sahiptir
Sunumunda, “soru nasıl sorulmalı?, Doğru soru var mıdır? ve Yoksa mesele soruyu nasıl sorduğunuz mudur?” diyen Alkonaç, soruların hayatın tüm dönemlerinde olduğu gibi bilimsel araştırmalarda da hayati bir önem taşıdığını söyledi. Özellikle önemli olan sorunun gerçekten bir soru olup olmadığını anlamak gerektiğini vurgulayan Alkonaç, “bunun için kendimiz de dahil olmak üzere, etrafımızı seyretmeyi bilmek ve bu seyir içinden mesele olanı görebilmek gerekir” dedi.
Eren: Narsistik kişiliğe sahip olan bireylerin, insanları sadece kendi bilincindeki bir nesne olarak algılar
Eren, narsisistik kişiliğe sahip olan bireylerin, insanları sadece kendi bilincindeki bir nesne olarak algıladığını ve kendi ihtiyaçları doğrultusunda kullanarak onlarla olan ilişkilerini manipüle etmeye çalıştıklarını belirterek, bundan dolayı da ne kendi ile ne de diğerlerine temas etmediğini söyledi. Son olarak günümüzde oldukça yoğun kulanılan Facebook sosyal paylaşım ağı üzerine örnekler veren Eren, kendi içsel meslelerini halletmeden birey olmadan bir imaja dönüşme çabasının günümüz insanını garip hallere soktuğunu vurguladı.
Şimşek: Bir kaç yıldan beridir bellek ve hatırlama furyası yaşanıyor
Bir kaç yıldan beridir bellek ve hatırlama furyasının yaşandığını hatırlatan Şimşek, tarih bellek, anılar, anımsama, kültür ve toplum konularında kimliğin nasıl oluşturulduğuna kültürel bellek bağlamında bakılıp, buna göre tartışılması gerektiğini söyledi. Toplumsal travmanın onarımına da değinen Şimşek, karmaşık süre gelen travmaların onarımı ve rehabilitasyon süreçlerin kurgulanırken, risk gruplarının varolan başetme yöntemlerin tespiti, bireysel ve kültürel yöntemlerin yerel özelliklerden nasıl destek aldığı konusu üzerinde durdu.
Okumuşoğlu: Psikolojik problemlerle mücadele etmenin utanılacak bir yanı yok
Sunumunda psikolojik problemlerle mücadele eden kişilerin genellikle şiddetin uygulayanı değil, ‘kurban’ı olduklarına değinen Okumuşoğlu, bu nedenle psikolojik yardım alma kimliğini damgalayan insanların, günün birinde ya kendilerinin ya da yakınlarının psikolojik yardıma ihtiyaçları olduğunda doğru yardım alma davranışını gösteremediklerini söyledi. Okumuşoğlu, psikolojik problemlerle mücadele etmenin utanılacak hiçbir yanının olmadığını ve herkesin başına gelebilecek insani bir durum olduğunu belirterek, aslında toplumsal olarak utanılması gerekenin zorluklarla boğuşan insanların hayatlarını daha zor hale getiren damgalamanın yol açtığı zor durum ve davranışların olduğunu ifade etti.
Direktör: Kuşaklararası aktarım biçok farklı özellikte karşımıza çıkmakta
Günümüz koşullarında kuşaklararası aktarımın biçok farklı özellikte karşımıza çıktığına değinen Direktör, bunlardan en iyi bilinenin “genetik aktarım” olduğunu söyledi. Bireyin göz renginin kendi atalarından geldiği gerçeğinin bilindiğini belirten Direktör, elbette ki, genetik aktarımın, kuşaklararası aktarımın en basit bilinen yönü olduğunu ve bireyin hiç tanımadığı ya da karşılaşmadığı bir aile üyesinin karakteristik bir özelliğini yansıtması yine kuşaklararası aktarım olarak nitelendirilidiğini vurguladı. Bilişsel davranışçı terapiler konusuna da değinen Direktör, bilişsel davranışçı terapilerin, duygu, düşünce ve davranış arasındaki ilişkiyi temel alan ve psikoeğitimi içeren önemli bir yaklaşım olduğunu anlattı.
Okray: Eğer ortak bir dil ve temsil oluşturulursa, kollektif travma ve kollektif kimliğin sosyal inşaası için gerekli zemin hazırlanmış olur
Son olarak Kollektif ve Kültürel Kimlik: Kıbrıs Olgusu konusunda sunum yapan Okray, kültürel bir travmanın ardından gelişmesi beklenen ancak her travma ardından bir türlü gelişmeyen kollektif kimliğin oluşması için tarihsel olaylardan sonra ulusal Milli kimliğin kazanılmasının önemli olduğuna vurgu yaptı.